Şehriban Dağlı
Sep 9, 2021
"BODRUM TAŞ ATÖLYESİNDEN"
"Bir yanımda uçsuz bucaksız yemyeşil ormanlar, masmavi deniz, diğer yanım simsiyah bir yangın acısı… Akademiye geliş yolu farklı duyguları barındıran uzun bir yoldu. Vardığımda eşyalarımı odaya bırakıp herkesin toplandığı uzun masaya geçtim. Bu masa, tanışarak başlayan yolculuğumuz için oldukça değerli olacaktı. Herkesin heyecanlı olduğunu belli eden bir sessizlik vardı. Heyecanla Ahmet Hoca’nın gelmesini ve onunla tanışmayı bekliyorduk. Akşam Ahmet Hocamızın gelmesi ile genel bir planlama yaptık. Tüm bu planlar için sabırsızlanıyorduk. Sonraki gün hepimiz erkenden yola çıkmak için hazırlandık ve serüvenimiz başladı.
İlk ziyaret noktamız eski bir taş ocağıydı. Bir yandan hocamızı dinlerken bir yandan da taşların arasında geziniyorduk. Beni en çok şaşırtan ve hayrete düşüren yer burası oldu sanırım. İnsanların evlerini yapmak için böylesine büyük kayaları böyle bir incelikle işlemesi hayret edici. Bir yandan da yıllar boyu farklı koşullara maruz kalarak bu hale gelen devasa kayaları bile tüketen insanoğlunun davranışlarını da tekrardan sorguluyorum. Burada kayaların arasına konumlanan sahne de oldukça ilgi çekici. Sanki koparılıp alınan kaya parçaları adına bir şey söylemeye hazırlanıyor gibi. Taş ocağının etrafındaki orman onu yeniden sarmış, içine almış gibi görünüyor. Kayaların arasından yeni yaşamlar filizlenmiş. Biz ise küçücük kalıyoruz burada. Zeminde gezinen bir grup öğrenci. Meraklı gözlerle bakınıyoruz.",
"KAYALARIN ARASINDAN Kİ YENİ YAŞAMLAR"
"Bir yandan da mimarlık öğrencisi olmanın verdiği teknik içgüdü ile yapıların plan-kesit detaylarına odaklanmaktan alamıyorum kendimi. Her biri geçmişte içinde yaşamış insanlar hakkında bir hikâye anlatıyor bize. Musandıra katları, evlerin girişindeki hayat kısımları, depoları her birinin yaşamı için özelleştirilmiş. Her birinin farklı planları var, farklı hayatları olduğu gibi. Kesitler ise yapım yöntemlerini gözler önüne sermesi açısından önemli. Tabi Ahmet Hoca’nın anlatımları da oldukça öğretici oluyor. Yapı malzemesi olarak temelde taş, ahşap, kargı, deniz eriştesi, geren toprak kullanılmış. Kolay ulaştıkları malzemeleri özelliklerine en uygun olan noktayı bularak kullanmışlar. Bu malzemeler kolay ulaşılabilir oldukları gibi sürdürülebilir olması açısından da dikkat çekici. Yarımadanın hemen her yerinde, her döneminde yapılarda kullanılan taşlar, yakın çevrede bulunabilen yapı malzemesi olmasının yanı sıra kullanımı biten yapılardan devşirme yoluyla alınarak yeniden kullanılabilmesi gibi önemli bir özelliğe sahiptir. Taşların bölgenin jeolojik yapısına uygunluğundan olmalı ki evler oraya yapılmış gibi değil sanki bir ağaç misali topraktan yeşermiş gibi duruyor. Taşların aksine zamana yenik düşmüş ahşap elemanlar. Yine de izlerini görebiliyoruz. Taşların oluşturduğu kütlenin içerisinde farklı yaşamları kuran iç mekâna hayat veren ahşap elemanlar olmuş."
"BİR AĞAÇ MİSALİ TOPRAKTAN YEŞERMİŞ EVLER"
"Ahşap elemanları tamamlayan kargı malzeme kullanılmış bu ara katlarda. Bölgedeki toprak malzeme de özelliklerine uygun olarak farklı alanlarda kullanılmış. Islandığında geçirimsiz bir hale gelen geren toprağı damlarda yalıtım malzemesi olarak, granüllü yapısının uygunluğundan dolayı aktoprak ise harç yapımında kullanılmış. Her şey yeniden toprağa karışmaya uygun. Her şey birbiri ile uyumlu şekilde yaşayan bir ekosistem bu köyde. Evler, onların arasından yetişmiş ağaçlar, girişte bizi karşılayan sabırlık bitkisi…
Sandıma’nın ardından Ahmet Hoca’nın projelerini gezince neden burası için bir okul dediğini daha iyi anlıyorum. Her birinin kullanıcı ile kurduğu ilişki ne kadar da özelleşmiş. Bunu yaparken de ne doğayı geri plana atmış ne de zarar vermiş. Muazzam bir naiflik var projelerinde. Bununla beraber kurduğu mekanların zenginliği ise ilham kaynağı olacak nitelikte benim için. Yapıların içinde gezerken Bodrum’u ne kadar iyi bildiği, bilmekten öte hissettiğini anlamak zor değil. Güneşini, rüzgarını, denizinin kokusunu, taşını, toprağını, ağacını... Bu kurguyu kuran adam Bodrum’un güneşinde yanmış, denizinin kokusunu içine çekmiş olmalıydı."
"NE DOĞAYI GERİ PLANA ATMIŞ NE DE ZARAR VERMİŞ"
"Ahmet Hoca’nın kendi evinde geçirdiğimiz akşam ise tam bir mimarlık şöleniydi. Hava karamadan önce evin çevresinde bir dolaştık. Tam bir bodrumlu evi! İç mekân dış mekân arsındaki geçişlerde oluşturulan küçüklü büyüklü teraslar bunun iyi bir göstergesi. Biz de Bodrum'da gün batımını bu teraslardan birinde izliyoruz hep beraber. Gün batımının kızıl ışığında etrafımızı saran deniz kokulu rüzgâr eşliğinde yapılan bu sohbetle biz de Bodrum'u hissetmeye başlıyoruz. Günlük hayattan, okullardan, mimarlıktan, kitaplardan yaptığımızın bu sohbet düşüncelerimizi birbirimize açmanın, paylaşmanın, kaynaşmanın başlangıcı oluyor."
"İkinci gezi günümüzde Bodrum Kalesi, Myndos Kapı, Mustafa Paşa Kule Evi, KB Evi,
D. Frey Evi, Bodrum Mimarlık Kitaplığı gibi yapıları geziyoruz. Taşın böylesine farklı kullanıldığı bu yapılar Ahmet Hoca'nın anlatıları ile birleşince mimari ve tarihi birer bilgi kaynağına dönüşüyor.
Mustafa Paşa Kulesine ilk vardığımızda içinde yaşam olabileceği canlanmadı gözümde. Küçücük pencereleri ağır kütlesinin içinde yok oluyor gibiydi. İçeri girdiğimizde ise beklediğimden çok daha aydınlık bir mekanla karşılaştım. Eskiden bir savunma ve gözlem mekânı olan bu kule mimarın yorumuyla yeni bir mekâna dönüşmüş. KB Evi, D. Frey Evi ise farklı insanların ihtiyacına göre şekillenen plan çözümleri ile öğretici bir gezi oldu. İçinde yaşayan insanları tanımasak konuşmasak da yaşantılarıyla ilgili fikir sahibi olduk, tıpkı Sandıma'daki gibi. Bodrum Mimarlık Kitaplığı ise hem kente kazandırılan bir tarihi yapı olması hem de mimarlık disiplini için teorik açıdan beslenme imkanı olarak oldukça önemliydi. Kitapların arasında gezerken birçok şey ilgimiz çekti. Birbirimize fotoğraflar, gazeteler gösterip sohbet ettik.
Bodrum Kalesi ve Myndos Kapısı taşın farklı kullanımı açısından diğer gezilerin ardından farklı örneklerdi. Myndos Kapısı yapının kesitini okumamıza izin veriyor, bu nedenle farklı yapım tekniğini çok iyi öğretiyordu. Bodrum Kalesinde ki duvarlarda devşirme taşlar okunabiliyordu. Bugün içindeki müzeleri ve sergileri gezdiğimiz bu mekan eskiden bir savunma yapısı olduğunu hissettiriyordu. Uçsuz bucaksız bir denize açılan küçük pencereleri, büyüklü küçüklü boşluklara çıkan ara sokakları halen eski yaşamın izlerini taşıyor."
"Gezi yaptığımız bu günlerin akşamında akademiye döndüğümüzde bizi bilgilendirici sunumlar, belgeseller, sohbetlerin beklediğini bilmek günün yorgunluğunu unutturuyor, yemeğin ardından heyecanla amfide toplanıyorduk. Eylül rüzgarını en iyi hissettiğimiz yer bu amfi, esip üzerimizdeki yorgunluğu alıyor. Bodrum ile ilgili izlediğimiz belgeseller bizim bulunduğumuz yeri daha iyi anlamamızı sağlarken, o zamana kadar gördüğümüz şeyleri de yeniden düşündürüyor. Yine bu akşamların birinde bu amfi de Taş ustası ile yaptığımız sohbetle duvarları yakından tanıyor üretim aşmasını gözümüzde canlandırıyor ve ne kadar emek gerektirdiğini öğreniyoruz. Ustanın el hareketleri dikkatimi çekiyor. Bazen taşı nasıl kavradığını, nasıl kaldırdığını nasıl yerine koyduğunu bazen de biçimini, dokusunu nasıl hissettiğini anlatıyor el hareketleri.
Tüm bu gezi ve sunumların ardından tanıştığımız uzun masanın etrafına toplanıyoruz, hissettiklerimizi birbirimizle paylaşıyoruz. Bu uzun masa birbirimizden çok şey öğrenmemize teşvik ediyor sanki bizi. Bazılarımız masanın bir ucunda eskiz yaparken bazılarımız düşüncelerimizi paylaştığımız hararetli bir tartışmalara dalıyoruz. Herkese farklı duygular yaşatmış Sandıma. Farklı hüzünler, farklı heyecanlar… Beraber Sandıma ’yı düşünmeye başlıyoruz. Hepimiz o heyecanı başka insanlara da hissettirmek istiyoruz ve herkesin geçtiğimiz yolardan geçeceği, duygularımıza ortak olacağı bir rota hayali bizi heyecanlandırıyor. Ardından bunun üzerine tartışarak çalışmaya başlıyoruz. Son gün çalışmalarımızı toparlayıp sunuyoruz. Sunumda fikirlerimizi paylaşıp sohbet etmek hem çok eğitici hem de heyecan verici oluyor. Aslında ilk defa insanlar hayalimizdeki rotayı deneyimliyor bu sırada. Sunumdan sonra ayrılıyoruz. Hepimizin ortak anısı oluyor Sandıma. İçimizde buruk bir heyecan bırakarak…"