Lal Dalay
Sep 9, 2021
Gezi rotamızın ilk adımı olan Koyunbaba Taş ocağı bu alanı deneyimleyenleri heybeti ile karşılıyor. Bu noktada volkanik taşlar, taşın kalitesinin anlaşılması ve dönemin taş çıkarılma teknikleri hakkında bilgiler edinerek güne başlıyoruz.
İkinci durağımız olan Ahmet İğdirligil hocamızın tasarlamış olduğu Taş evler sitesinde ise hem taş yapıları hem de çoklu bir konut yapısının eğimli bir arazide kotlu konumlanışını, doğal faktörlerin yapı ile uyumunu gözlemliyoruz.
Aynı zamanda proje alanınız olan Sandıma köyünde ise, eğimin, arazinin şeklinin ve bütçenin yapıların tipolojisini etkilemesi, gezi rotası sürecinde köy ve yapılar deneyimlendikçe anlaşılan bir özellik olarak karşımıza çıkıyor. Fonksiyona göre şekillenen yapılar, ailelerin ihtiyaçlarına göre şekillenirken dönemin yapı teknikleri ve yaşam koşulları ile benzer bir dile de sahip oluyor. Bu şekilde fonksiyon ile binalar birebir örtüşüyor. Musandıralı ev tipinin en özgün halinde gözlemlenebildiği Sandıma köyünde, iç mekanlar deneyimlendiğinde aynı kütle içinde yaşam alanı, uyuma alanı, mutfak ve deponun seviye farklılıkları ile ayrıştığı hala sağlam kalmış yağılarda gözlemlenebiliyor. Yaşamın ve deneyimin getirdikleri ile çatıda su birikmemesi için yapıların dışında sıvanmış nişler ve ocağın üzerinde konumlanan, tütmeyi engelleyen delik ise yine önemli detaylar olarak kaşımıza çıkıyor.
Doğal malzemeler kullanılan bu taş ev tipolojisinde, çatı malzemesi olarak ise çevreden temin edilen, kamış, erişte adı verilen yosunlar, kimi zaman zakkum yaprağı ve killi toprak malzeme olarak kullanılıyor. Yosunun tuzlu olması ile suyu çekmesi ise bir iç mekan doğal iklimlendirme tekniği olarak karşımıza çıkıyor. Çevrede doğal malzeme kullanıldığı için herhangi bir atık oluşmadan ilkel olmayan fakat basit bir sürdürülebilirlik döngüsü kuruluyor.
Doğadan gelenin doğaya karşıma sürecinde, harabeleşmiş köyün yapım ve malzeme detayları günümüzde deneyimlenebiliyor. Doğal su havzaların yolları belirlediği köyde, rota, harabelerin arasında doğanın sundukları ile sınırlı kalmış görünüyor.
Bir sonraki durağımız, geniş bir arazide konumlanan Wesmacott Evi ise cephe tasarımında ahşap ve taşın uyumu ve yerelliğin izleri ile bizi karşılıyor. Peyzajından iç mekan tasarıma her bölgesi incelikle düşünülmüş bu evde hem taşın zeminden duvara farklı kullanımlarını gözlemlerken hem de doğal unsurların araziye yerleşimi ve yapının tasarımına olan etkisi dikkat çekiyor. Özellikle evin arka cephesinde yaratılan, arkada konumlanan ağacı korumak üzere kurgulanan bahçe alanı ve bu alana iç mekandan açılan pencereler doğa ile bütünleşmeyi destekleyen bir tavırda oluyor. Yine dış mekan tasarımında gözlenen ahşap taş birlikteliği iç mekanda da meşe mobilyalar ve merdiven ile devam ediyor.
Sondan bir önceki durağımız ise Richard Meier evi oluyor. Diğer evlerden farklı olarak bağlamla kopuk ilişkisi ve tasarımcının varlığının son derece ön planda olduğu bir mimari bizi karşılıyor. 45x45 karo grid ile tasarlanan beyaz yapı, Meier’in tüm tasarımlarında rastlanan çizgiden çıkmıyor. Özellikle Sandıma’yı tecrübe ettikten sonra bu yapıyı deneyimlemek ve içinde bulunmak, bağlamsızlığı hissettiriyor.
Son durağımız ise Ahmet İğdirligil evi oluyor. Sandıma ve Richard Meier evinin zıtlığını tecrübe ettikten ve gün boyu Koyunbaba Taş ocağından başlayarak “nasıl geçmişten öğrenilir ve günümüze yansıtılır” anlayışının örneklerini gördükten sonra bu ev, tasarımcının kendi evi olması sonucunda özgürce öğretinin yansıtıldığı bir yapı olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle iç mekan tasarımında mekanlar arası geçiş bir açıdan musandıralı ev tipolojisine referans verirken bir diğer yandan ise yatayda aynı mekanın içinde kurgulanan işlev ve hacim ayrımları görülüyor. Peyzaj ile mimarinin ara mekanlarında üretin çözümler ise yapıda net bir şekilde görülüyor. İlk tasarımında badem ağacı ile sağlanan mekânsal kurgu, aromatik bitki bahçesi, doğal malzeme kullanımı gibi tasarım kararları ise yapının doğa ile ilişkisini güçlendiriyor. Yine aynı arazide, konumlanan hamam yapısı ise hem tasarımcının Bursa kökenini yansıtırken hem de geçmişe referans veriyor.
04.09.21- Bodrum
Bir savunma yapısı olan Mustafa Paşa kulesi, bodrumun kule tipi evlerine örnek bir restorasyon yapısı. Yapının restorasyon aşamaları ve süreçleri hakkında bilgi aldığımız gezi sürecince, rölöve ve onarım hakkında bilgi alıyoruz ve adeta tarih gözümüzde canlanıyor. Savunma işlevinin özellikle kapı, üzerindeki savunma deliği ve çatıdaki gözlem alanları ile korunduğu yapıda, iç mekanda özellikle açıklıklar ve kalem işi detaylarda dönem ruhu hissediliyor. Yerellikte bilgi ve birikim olması ve çalışan ustaların sürekli kendinden yapı tekniklerini katıyor olması da geziden aklında kalan bilgilerden biri oluyor. Taş yapıda köşelerin iyi bağlanmasının taş duvar sağlamlığı için önemli olması, horasan harcı kullanılması, taşlar çevreden toplanmış olması ve iç mekanda sedir ağacı kullanılması binanın yapısal özellikleri olarak karşımıza çıkıyor. Osmanlı işi ocak ise bodruma ait bir tipolojiye sahip olmaması ile iç mekânda kendini öne çıkarıyor. 5.30 metre tavan yüksekliğinde kotlanan kullanım alanları ve açıklıklarda iç mekana düşen gün ışığı da mekan algısındaki önemli faktörlerden oluyor.
Myndos kapısı tarihi olarak pek çok önemli olayın yaşandığı bir nokta olarak gezinin önemli duraklarından biri oluyor. Taş yapıda, köşelerde çift bağ kullanılmasının Karya dönemine özgü bir özellik olması ve kesme taşlar ile örülmüş dış cephelerin içinin yığma moloz taş ile doldurulmuş olmadı yapıda net bir şekilde gözleniyor.
Üçüncü durağımız KB evinde, taş duvarın mekan yaratmak için bir araç olarak kullanılması dikkat çekiyor. Dış mekandansa orta avluya açılan açıklıklar ise kullanıcılar için mahremiyeti sağlıyor. Dışta oturma elemanları duvara taşıtılıyor olması ise mekana bir bütünlük katıyor. Işık ve açıklıkların mekanda etkisi ise yapıda algıyı etkileyen öğeler olarak karşımıza çıkıyor. Kule evinde ise kapının izleri ve üzenginin varlığı dönemin ruhunu yansıtıyor. Yine bu yapıda da ışık önemli bir eleman olarak karşımızı çıkıyor, yukarıdan düşen gün ışığı ile mekan zenginleşiyor.
Don Frey evi ise musandıralı evin modern bir yorumu olarak karşımıza çıkıyor. Ana yaşan alanından çocukların yaşam alanına bağlanan koridor ise iki mekanı hem görsel hem de işlevsel olarak bağlıyor. Üç hacimden de dış mekana bağlantının sağlanması ise doğa ile kurulan temasın altını çiziyor. Evin içinde sedir ağacının baskın rolü hem koku hem de doku olarak mekana katkı sağlıyor.
Bodrum kalesinde ise tarihi arka planı ve restorasyon hakkındaki bilgilendirme mekanı deneyimleme sürecine büyük katkı sağlıyor. Kalenin eskiden su kenarında olması ve hala günümüzde suyun yükselmesine karşı alınan önemler girişte eskiye bir farkındalık penceresi açıyor. Halikarnas mozolesinden, Koyunbabadan ve Miken sarayından çıkma taşların kaledeki izlerini takip etmek ise heyecan yaratıyor.
Özenle planlamış bir savaş yapısı olan bodrum kalesi hem günümüzde eklenmiş sergi alanları hem de yapım teknikleri ile gezinin önemli bir durağı oluyor.
Gezinin son durağı olan Bodrum Mimarlık Kitaplığında ise sakız tipine yakın, musandıralı eve kıyasla daha şehirli bir yapı karşımıza çıkıyor. Yapıdaki restorasyon çözümleri ve içinde bulunan değerli mimarlık kitap arşivi ise bütünüyle biz mimarlık öğrencilerini büyülüyor.
Bodrum Taş Atölyesi 2021
9 gün süren atölye çalışmamız, gezilerde deneyimlediklerim ve öğrendiklerimin ötesinde, atölyede yapılan paylaşımlar ve hem atölye arkadaşlarımız hem de hocamın ile yaptığımız eğitici ve geliştirici konuşmalar ile benim için unutmayacak bir süreç oldu. Atölye kapsamında yaptığımız tasarım süreci ise öğrendiklerimizi yansıtmak ve geçmişten öğrenmeyi anlamak adına çok değerliydi. Tasarım ve geliştirme sürecinde gerçekleşen tartışmalar, malzemeye ve bağlama dayalı araştırmalar ve sonucunda jüri ile fikir alışverişi yapabilmek ise öğrenileni pekiştirmek adına çok faydalı oldu. Atölye, merak ettiklerim öğrendiğim bir eğitim olmanın ötesinde kendimi bir ekibin parçası olarak hissettirdi.